Giriş Niyetine:
Bu makalede kısaca Avrupa ortaçağ şövalye kılıcına uzanan yolda ana basamaklar anlatılacaktır. Makaleye başlamadan önce bir iki hususa değinmek istemekteyim. Bu makale ismim veya kaynak belirtilerek yapılacak alıntı ve kopyalamalara açıktır.Burada amacım teşekkür beklemek ya da kendi ismimi zikrettirmek değildir. Sadece çalışılıp , emek verilerek hazırlanmış bu makalenin internette ki kaynağı belli olmayan pekçok yazı gibi sadece “kopyala yapıştır“ mantığı ile sağa sola emek edilmeden yapıştırılmış değersiz bir internet makalesine dönüşmesini istemediğim içindir.
Diğer bir husus ise şudur. Bu makalede pek çok farklı makaleye , teze, yazara ve belgesele başvurulmuştur. Bir kısmına atıfta da bulunulacaktır. Bu kaynaklar içerisinde akademik kaynaklar olduğu gibi akademik olmayan kaynaklarda mevcuttur.Bu makale akademik kaygılarla yazılmamıştır ve de akademik bir makale gibi okunmamalıdır.Bu nedenle bu makaleyi referans alacak şahısların bu hususa dikkat etmesi gerekmektedir.Bu makalede ele alınan konu % 100 doğrulukla anlatılmak istenilmişse de buna ulaşılamamıştır. Bunun nedeni kaynakların pek çoğunun internetten erlenmiş olmasır. Zira internet bilgiye ulaşmada çok önemli bir kaynakta olsa içinde kocamanda bir çöplük barındırmaktadır. Genel içerik olarak doğru olduğuna inanılan bilgiler ve referanslar kullanılmıştır. Bu makale ile amacım insanlara basit bir dille, kapsamlı ve türkçe olarak bu kılıçları tanıtmaktır. Burada bazı tarihi bilgiler kronolojik olarak erilecektir. Bununla birlikte kılıç tarihinin tüm bir kronolojisi verilmeyecektir. Zira bu makalede ortaçağda şövalyeler tarafından yaygınlıkla kullanılmış , haçlı seferleri ile dedelerimizin karşılaştığı bugün yabancı literatürde “şövalye kılıcı” olarak geçen kılıçlar ile bu kılıç formuna önderlik etmiş bazı kılıçlardan bahsedilecektir. Elbette ki burada ismini zikretmediğim bazı kılıçlar tarihi gelişim açısından önemli basamaklardır. Ortaçağ şövalye kılıcının gelişimine uzaktan veya yakından katkıları da olmuştur. zikretmediğim kılıçlar önemsiz yahut bu formun gelişiminde etkisiz değillerdir. Yalnızca belirli bir döneme odaklanıldığı için bu makalede zikredilmemişlerdir. zikretmediğim kılıçlar önemsiz yahut bu formun gelişiminde etkisiz değillerdir. Yalnızca belirli bir döneme odaklanıldığı için bu makalede zikredilmemişlerdir.
İlk Adımlar:
Her ne kadar bahsedeceğimiz kılıçlar demir ve çelik çağına ait kılıçlar olsada bu kılıçlara gelinceye kadar olan süreci özetlemek faydalı olacaktır.
Alet üretim fennine “ teknoloji” demekteyiz.Hikayemiz insanoğlunun ilk aletleri üretmesiyle başlamıştır.İlk insanlar kendilerini yabani hayvanlardan ve diğer insanlardan koruyabilmek için ilk silahları yaptılar.Kullanılan materyaller ise obsidyen gibi çeşitli kayaçlardı.
İnsanoğlunun bir sonraki aşamaya geçebilmesi için epey bir zaman gerekmiştir.Alet yapım ilminin gelişebilmesi için devrimsel bir yeniliğe ihtiyaç vardı.İnsanoğlu bu aşamayı metali kullanarak aşabildi.
İlk kullanılan metal bakırdı ve tahminen milattan önce 5000 yıllarında kullanıldı.Nabit bakır doğada çok sınırlı miktarlarda bulunmaktaydı.Bu nedenle bakır ilk zamanlarda yalnızca takı olarak kullanıldı.Ergitmenin bir oksit indirgeme prosesi olarak keşfi m.ö. 4000 yılında Mezopotamya’da olmuştur.Milattan önce 4000 yılında persliler iki şey keşfettiler.Malakit minerali yüksek miktarda bakır içermektedir.Odun kömürü ile ergitilen malakit bir süre sonra saf bakıra dönüşebilmektedir.
Odun kömürü karbon içermektedir. Yeterli ısı sağlandığında(1200 santigrat) tepkime gerçekleşmektedir.Oksitli olan cevher karbonla tepkimeye girmekte ve CO2 ile su oluşmaktadır.Tepkimenin yegane sonucu olarak metalik bakır ortaya çıkmaktadır.
Odun kömürü en büyük keşiftir.Yerini kömüre bırakıncaya kadar tarih sahnesinde uzunca bir süre kalmıştır.Odun kömürü yalnızca bakır için önemli değil demir-karbon alaşımı olan çelik içinde bir mihenk taşıdır.
1 libre ( yaklaşık 453 gr) odun kömürü elde edebilmek için 70 lb (yaklaşık 31,75 kg) ağaca ihtiyaç duyulmaktaydı.1 libre bakır için 20 libre odunkömürüne ; 1 libe demir içinse 8 libre odun kömürüne ihtiyaç duyuLmaktaydı. Görüldüğü üzere bahsedeceğimiz kılıçlara gelinceye kadar yaşanmış en büyük gelişme odun kömürünün keşfi olmuştur. Kendisinden sonra gelecek tüm gelişmelerde anahtar rol oynamıştır.
Sonraki dönemde insanoğlu metali döverek metali daha da sağlamlaştırabileceğini keşfetti.Fakat sağlam kılıçlar yapabilmek için bu da yeterli değildi. Milattan önce 3000 yılında insanoğlu alaşımları keşfetti. Metalin başka bir metalle birleştirilmesi o metali daha da sertleştirip , sağlamlaştırıyordu. Elbette ki insanlığın ilk ürettiği alaşım bir bakır alaşımı olan bronzdur. İçerisine yalnızca % 5-10 oranında kalay ilave edilmesi bakırı çok sağlam hale getirebilmekteydi. Bronzun esneme dayanımı en yüksek bakır alaşımı olduğu çok sonraları keşfedilecektir. Zira kalay – bakır alaşımı en yüksek esneme dayanımına sahiptir ve diğer metallerin aksine çok az kalay gerekmektedir.
Böylece insanoğlu ilk sağlam kılıçları yapabileceği metali keşfetmiş oluyordu.Dolayısıyla kılıçların tarihi gelişimi bronz kılıçlarla başlamış , demir kılıçlarla devam etmiştir.Çelik kılıçlar ile son bulmuştur.
Bronz kılıçlar kılıç formunun gelişiminde oldukça etkili olmuştur.Ayrıca metalurjik gelişim açısından bronz devri kılıçları es geçemeyiz.Başlangıçta da zikrettiğimiz üzere anlatacağımız kılıçlar demir ve çelik dönemi kılıçlar olduğu için bronz kılıçlara bu makalede yer verilmemiştir.Ancak demir ve çelik olan kılıçlara kadar geçen sürecin bilinmesi adına böyle bir girişin yapılması doğru bulunmuştur.
İleride ele alacağımız kılıç çeşitlerinde de metalurjik ve teknik gelişim verilmeye çalışılacaktır.Zira 6500 yıllık bir sürecin yalnızca 1500 yıllık bir kısmını anlatmanın kopukluklara neden olabileceği düşünülmüştür.
- Gladius:
Roma imparatorluğunca İsadan önce 3. yüzyıl ile İsadan sonra 4. yüzyıl arasında kullanılmıştır.Gladius kelimesi Roma dilinde kılıç anlamına gelmektedir.Sanılanın aksine gladyatör kelimesi gladiustan türemiştir ve kılıç kullanan kişi anlamına gelmektedir.
Pilum yakın mesafeden hasma fırlatılırdı.Kalkanlı rakip kendisini korumaya çalışırdı.Pilum zaten kısmen hasmı yaralamak kısmen kalkanın direncini kırmak için kullanılırdı.Bir kere delinen bir kalkandan pilum u savaş esnasında çıkaramazdınız.
Bunun ardından genelde kalkan savaşı yapılırdı.Romalı askerler kamlumbağa savunması dediğimiz düzene geçerdi.Kendisine saldıracak hasma kalkanların arasındaki boşluklardan gladius ile saldırırdı.Bu nedenle kesmek ve delmek bir Romalı lejyonerin en çok kullandığı tekniklerdi.Gladiıs ise bu ihtiyaçlara cevap verebilen en uygun platformlardan biriydi.
Gladius ilk zamanlar demirden sonraları ise çelikten yapılmıştır. Bu dönemde çoğunlukla kösele ve bakır zırhlar kullanılmaktaydı. Eğer biraz daha zengindiyseniz bronz zırhlarda kullanabilirdiniz.Gladius hem bu zırhlara karşı hem de bu metallerden yapılan kılıçlara karşı etkinliğini ortaya koydu.
Şimdi tarihsel gelişimi içerisinde ana gladius tiplerinden bahsedelim:
Gladius Hispaniensis:
Bıçak uzunluğu yaklaşık olarak 55 cm idi.Baştan başa uzunluğu 70 cm civarındaydı.İsadan önce 20 yıllarına kadar Roma ordusunda kullanıldığı tahmin edilmektedir.Tam ortasına doğru hafifçe incelen bir yapıya sahipti.Yaprak formu dedğimiz forma benzetilebilirdi.
Gladius Mainz:
Muhtemelen İsa’dan önce 13 yıllarında üretilmeye başlamışlardır.Kılıçlar Mainz’de imal edilir ; yaygın olarak kuzeye satılırdı.Daha uzun bir uç kısma sahipti.
Gladius Fulham (Mainz Fulham):
Thames nehri dibini tararken bulunan bu kılıca bulunduğu yörenin ismi olan Fulham verilmiştir.Yapılan araştırmalarda kılıcın Romanın Britanya adasını işgal ettiği dönemden kaldığı anlaşılmıştır. Tahminen İsadan sonra 40’lı yıllarda kullanılmaya başlanmış ve o yüzyılın sonuna kadar kullanılmıştır. Üçgen şeklindeki ucu ile mainz tipinden ayrılmaktadır. Bu kılıcın kendisinden sonra gelen pompenianus ile mainz tipi arasında bir geçiş modeli olduğu tahmin edilmektedir.
Gladius Pompeii (Pompeianus):
İsmini bir Roma kenti olan Pompei den almıştır.Gladius evrimin son halkası olan bu kılıç ayrıca en popüler olanıdırda.Üçgen şeklinde ki bir uca ve birbirine paralel iki kesici kenara sahiptir.Tüm gladius tipleri içerisinde
en kısa olanıdır. 50 cm bıçak uzunluğuna ve 65 cm toplam uzunluğa sahipti.
Gladius Roma impatatorluğunun düzeni ve otoritesini temsil etmiştir.Bir gladiusun ölçüleri değiştirilemezdi tıpkı Roma’nın düzeni gibi.Hiçbir Romalı asker gladiustan başka kılıç taşıyamazdı.Bugün bile bazı özel operasyon birliklerinin simgesi gladiustur.(Gladiusu yine bir bıçak olan fairbainle karıştırmamak gerekir.Çünkü o apayrı bir bıçaktır ve armalarda kullanılır.Ayrıca apayrı bir öyküdür)
2)Spatha:
Romalıların kullandığı kılıçlardan bahsetmiştik.Roma imparatorluğunun gün batımına gelmiştik.Roma imparatorluğu Cermenik kavimler ile savaş halindeydi.Germen savaşçıların gladiusa cevabı ise spatha idi.Spatha yaklaşık 75 cm uzunluğunda olan bir kılıçtı.Özellikle saplama hamlerinde tüm gladius çeşitlerinden üstün olduğu aşikardı.Scutum(Roma savaş kalkanı) ile korunan romalı lejyonerin uzanamayacağı bir mesafeden saplama saldırısı yapma imkanı sağlıyordu.
Roma sınırlarını koruyabilmek için savaştığı uluslardan yedekler toplamaya başladı. Uzun kılıçların Roma ordusunda ilk kullanılmaya başlaması kelt atlı yedekleri ile oldu. Tarihler İsa’dan Sonra 1.yy göstermekteydi. Ayrıca cermenyedekiler de spathaları ile geldiler. Sonrasında tüm Roma atlı birlikleri tarafından spatha kullanılmaya başladı. 2yy ile 3yy da ise Romalı piyadeler tarafından da kullanılmaya başladı.
Üçüncü yüzyıl ve sonrasında Roma imparotorluğu sınırları içerisinde ve kıta Avrupasının hemen hemen her yerinde kullanılan tek kılıç haline geldi.Kavimler göçü döneminde de popülerliğini yitirmedi.Bazı değişikliklerle MS 1000 yılına kadar kullanılmaya devam etti.
Spathanın gladiusu alt etmesi bir anlamda Romanın otoritesinin kaybıydı. Gladius nasıl ki tek tip oluşuyla Romanın düzen sembolü idiyese spathada bir o kadar dağınık cermen kavimlerin sembolüydü. Spatha için belirli ölçüler yoktu.75-95 cm arasında olabilmekteydi. Hiç bir kılıç birbirine benzemezdi.Tam anlamıyla dağınık kavimlerin sembolüydü. Arkeolojik keşiflerde bulunan spathaların kime ait olduğu kestirilememektedir.Çünkü bu kılıçlar Romalı askerlere de ait olsalar da germen savaşçılarının kılıçlarından hiçbir farkkı yoktur.Bunun iki istisnası
Roma imparatorluğunda kullanılan 1 yy spathası ile 3.yy da kullanılmış olan Lauriacum-Hromowka isimli kılıçlardır. Bu iki kılıç tipide gladius pompeinin daha uzun şekilleriydi. Buna rağmen Spathanın gladius pompeiden türediği konusunda ortak bir kanıya varılabilmiş değildir.
Spatha isminin tam olarak nereden türediği belirli değildir. Buna rağmen spatha kelimesinden pek çok dilde “kılıç” anlamına gelen kelime türemiştir. Bunların biri de İspanyolca espada kelimesidir ki dilimizde de kılıç anlamına gelen ispata kelimesinin bu kelimeden geldiği şahsım tarafından tahmin edilmektedir.
Kıta Avrupa’sında çeliği ilk üretenlerin Vikingler olduğu tahmin edilmektedir. Tarih olarak ise günümüzden 2000 yıl öncesi olduğu tahmin edilmektedir. Milattan sonra 2 ve 3yy. da pattern welding (pattern kaynağı) isimli kullanılmaya başlandığını görüyoruz .Bu teknik ile ilgili ayrıntıları ayrı bir başlık altında etraflıca inceleyeceğiz. Bununla birlikte bu tekniğin şimdi bahsettiğimiz Spatha ile ilerde bahsedeceğimiz Viking kılıcı için önemi büyüktür. Cermen savaşçıların kullandığı bir kısım spatha’larda ve diğer farklı kılıçlarda bu tekniğin kullanıldığını biliyoruz lakin Roma imparatorluğu bu tekniğe çok yüz vermemiştir. Kılıçlarını tek parça olarak demirden ve çelikten dövmeye devam etmişlerdir.
Pattern Welding (Patern Kaynağı) Tekniğine Bir Bakış:
Tekniğin 2. ve 3. yy da kullanılmaya başladığından bahsetmiştik. Bilindiği gibi çelik iyi ağız tutar ve sağlamdır da ama ölümcül bir dezavantaja sahiptir. Baskı altında plastik davranış gösterir yani aşırı zorlandığında kırılır. Demir ise çelik kadar sağlam değildir ve iyi ağız tutmamaktadır da ama elastik davranış göstermektedir. Bu da baskı altında ona kolay kolay kırılmama özelliği vermektedir. Ustalar bu sorunu iki metali birbirine demir ocağında kaynatarak çözdüler. Ayrıca bu şekilde karbon kılıca eşit oranda yayılabilirdi. Demir çubuklar ile çelik çubuklar birbirlerine kaynaklanırdı. Uzmanlar aslında böyle bir çözüme gidilmesinin nedeni ustaların metalurji bilgisinin zayıf olmasına ve elde edilen çeliğin hala uygun olmamasına bağlamamaktadırlar.
Bu yöntemi ilk kullananların Keltler olduğu tahmin edilmektedir. Teknik kolay bir teknik değildi. Ağır çekiçlerle uzun süre çalışmayı gerektiriyordu Öyle ki bir usta bir ayda bir veya iki kılıçı ancak tamamlayabiliyordu.Ortaya çıkan kılıça asit ile muamele edildiğinde desenler oluşmaktaydı. Bu teknik sonraları yapısal nedenlerden değil görsel nedenlerden dolayı tercih edilmeye başlandı. Desenler o kadar önemliydi ki çubuklar burularak birbirine kaynatılmaya başlandı. Bu burgular üzerinde oynanarak değişik desenler elde edilebilmekteydi. Yöntem 6 ile 7 yüzyıllarda en yüksek seviyesine çıktı. Bu tarzda yapılmış kılıçların en büyük müşterileri Vikinglerdi. İleride Vikinglerin kılıçlarından bahsedeceğiz. Avrupa tarihinde önemli bir yeri olan ve Viking çağı(8 -11yy arası) denen dönemde bu kılıçlar ön plana çıktı. Viking çağının son bulmasıyla bu teknik bir çöküş dönemine girmiştir ve tarih sahnesini terk etmiştir.
Haçlılar Dımışki ile haçlı seferleriyle ile karşılaştı. İlk haçlı seferi ile Viking çağının bitişi arasında yaklaşık yüzyıllık bir dönem vardır.Dımışki ile karşılaşan haçlılar.Bu tekniğin pattern kaynağı olduğunu düşündüler.Bu kılıçlara Şam işi anlamında Damascus ismini verdiler.Dımışki kılıçların bir taklidini yapabilmek için çok uğraş verdiler.Bu nedenle bu tekniği yeniden diriltiler ama başarılı olamadılar.
Teknik 20. yüzyılda teknik yeniden doğdu. Üretilen ürünlere Dımışki için kullandıkları Damascus ismini kullanmaya devam ettiler.Şüphesiz ki tekniğin yaygınlaşmasında en önemli etken Dımışki kılıçlara karşı olan ilgileriydi ama tek neden bu değildi.Pattern kaynağı çok zor ve uzun uğraşı gerektiren bir teknikti. Yiriminci yüzyılda ortaya çıkan yenilikler (hidrolik pres tipi çekiçler ve diğer el aletleri) bu tekniğin kolayca uygulanabilmesine olanak tanımıştır.Ustalar Dımışki kılıçlar üzerindeki desenleri taklit edebilmek için uğraştılar ve sonunda başarılı oldular.
Dımışki üzerine araştırma yapan uzmanlar Dımışkinin apayrı bir teknik olduğunu ortaya koydular. Buna rağmen ustalar ürettikleri ürünlere Damascus demeye devam ettiler. Bugün bu tabir o kadar popülerdir ki biz bile her gördüğümüz desenli bıçağa Damascus demekteyiz. Aslında bu kelime Dımışki anlamına gelse de ortadaki ürünler gerçek Dımışki ürünlerin yalnız görsel kopyalarıdır. Dolayısıyla bu tabiri ne kadar hak ettikleri tartışılır.Zira ürünlerin pek çoğu pattern kaynağı ile yapılmıştır.
Bununla birlikte bu tekniğin Avrupa tarihinin bir parçası olduğunu düşünen bazı ustalar Viking çağında yapılmış kılıçlardaki patternleri bulup keşfederek o teknikleri eserlerinde kullanmaya başladılar. A.S. Jordan ve Jake Powning gibi bazı isimler örnek gösterilebilir. Bu isimler müzeleri gezmekte, eserleri incelemekte ve mitleri ovalamaktadırlar. Aslında çok net olmasada modern ustalarda gelenekselcilerin ayrıldığını görmekteyiz. Bazı ustalar sadece modern metodlarla modern ürünler ortaya koyarken bazı ustalar klasik metodlarla ama modern malzeme ve metalurji bilgisi ile geleneksel örnekler koyarak geleneği devam ettirmeye çalışmaktadır. Viking kılıçlarını tanımadan evvel bu tekniği tanımak bazı şeyleri kavrayabilmek adına oldukça önemlidir. Zira teknik bilinmeden viking kılıcından bahsetmek okuyucunun bu kılıçları anlamamasına neden olabilecektir.
3) Viking Kılıcı:
Viking kılıcı Spatha formundan türetilmiştir.Aslına bakılırsa Viking kılıcı bir çeşit spathadır.Göçler döneminde spathadan evrilmiştir. Viking kılıcı ismi sadece Vikingler tarafından kullanıldığı için verilmemiştir.Bahsetmiş olduğumuz Viking çağında tüm Avrupa’da bu kılıç tipi yaygınca kullanıldığı için bu tarz kılıçlara bu isim verilmiştir.11. Yüzyıldan sonra bu tarz kılıçlarda daha geniş balçakların kullanılmaya başlamasıyla tamamen şövalye kılıcına dönüşmüştür.
Bu kılıçlardan bahsetmeden evvel Vikinglerden bahsetmek daha doğru olacaktır.Her ne kadar Viking çağında kullanılmış tüm kılıçlara Viking kılıcı denmişse de o çağı meydana getiren Vikingleri tanımadan kılıçlarını tanımaya çalışmak zihinlerimizi fazlasıyla zorlayacaktır.Diğer bir neden ise Hollywood yapımlarıyla kafamızda oluşan yanlış algılardır.Hatta o dönemin hakkını vererek anlatmaya çalışan bazı filmlerde bile bazı eksiklikler bulunmaktadır.
Her birimiz Vikingleri boynuzlu miğferler taşıyan barbarlar olarak tanıyoruz.Aslında gerçek öyle değildir.Vikingler boynuzlu miğferler giymezlerdi.Elbetteki biz Vikinglerin giyiminden , kuşamından bahsetmeyeceğiz.Yine de Vikinglerin silahlarını tanımamız bizim için önemli olduğundan Vikinglerin silahlarından ve zırhhlarından bahsedeceğiz.
Sanılanın aksine tüm vikingler kılıç taşımazlardı.Bahsettiğimiz gibi kılıç yapımı uzun ve zorlu bir süreçti.Arkeolojik kazılarda ve viking mezar sitelerinde bulunan kılıç sayısı diğer silahlardan sayıca oldukça azdır.Kılıçların bu kadar nadir olması onları pahalı hale getiriyordu.Bu nedenle yalnızca çok zengin savaşçılar kılıç sahibi olabilirdi.Doğal sonucu olarak kılıç zenginliğin sembolü haline geldi.Yine de soylu olmayan bazı savaşçıların kılıç sahibi olduğunu biliyoruz.Kılıç zenginliğin sembolü olduğunu kadar savaşçının da sembolüydü.Her ne kadar elimizde bir kılıcın değerine ait net veriler olmasa da Viking sagaları kılıçların maddi değerleri hakkında bize bazı bilgiler sunmaktadırlar.Bir sagada savaşçı kılıcını geri alabilmek için tüm zenginliğinin yarısını vaadetmektedir.Yine aynı sagada ise bir kılıca 16 adet sağmal inek değeri biçilmektedir.Kılıçlara aile yadigarı olarak bakıldığı için onların kaybı felaket olarak nitelendirilirdi.
Artık yalnızca gücü yeten kişilerin kılıç sahibi olduğunu biliyoruz. Şimdi kılıç almaya gücü yetmeyen savaşçıların silahlarından bahsedelim. Bir Viking savaşçısının en çok kullandığı silah mızraktı. Mızrak ile avlanabilirdiniz. Uzun bir erime sahipti ve gerektiğinde bir cirit gibi fırlatılabilirdi. Dolayısıyla pek çok savaşçının favori silahıydı. Göğüs göğüse muharebeler içinse tercih baltadan yana olurdu. Genellikle o dönem için tipik olan iki balta çeşidi vardı. Bunlardan “dynax” olarak isimlendirileni genellikle bir adam boyunda olurdu. Yalnızca savaşlarda kalkanlarla oluşturulan piyade hattı yarmak amacıyla kullanılırdı. Zira bu ağır baltalar dönemin kalkanlarını arçalayabilirlerdi. ”Francesca” olarak bilinen baltalar ise küçük el baltalarıydılar.İcab ederse yakın mesafeden rakibe fırlatılabilirlerdi. Genellikle belde iki adet taşınırlardı.
Vikingler kendilerini rakiblerine karşı koruyabilmek için ahşap kalkanları kullanılırlardı.Üzerlerine ise genellikle zincir zırh giyerlerdi.Zincir zırhlar kesici silahlara karşı belirli bir koruma sağlamaktalardıysada mızrak gibi delici aletlere karşı koruma seviyeleri sınırlıydı.
Vikingler kılıca oldukça fazla değer verirdi.Viking kılıçlarının pek çoğu pattern kaynağı metodu ile yapılırdı.Vikingler kılıçlarının balçak ve topuzlarında altın ,gümüş , bronz ve bakır gibi değerli metallerle süslerlerdi.Kabzada ahşap, deri, fildişi ve kemik gibi malzemeler kullansalarda bazen tek parça değerli metalden yapıldığıda olurdu.Ayrıca Vikingler balçak ve topuzlarda işlemelerde yaparlardı.
Vikinglerin kılıca verdiği değeri onlara isim vermelerinde de görebiliyoruz.Vikingler silahlarına ve kılıçlarına isimler verirdi.Bu isimlerin bir kısmı sagalarda geçmektedir.Bu isimlerden bazıları şunlardır: Savaşın parıltısı,savaş yılanı, kalkanların yaralayıcısı,bacak ısıran… . Tüm bunlar Vikinglerin silahlarını içselleştirdiğinin bir kanıtıdır.Özellikle kılıçlar sagalarda oldukça cömert biçimde betimlenmiştir.
Vikinglerin kılıçlarını daima keskin tuttuklarını ve onları sık sık bilediklerini biliyoruz. Anlaşılmaktadır ki Vikingler için kesme ve yarma hareketleri önemlidir. Buna rağmen kılıçların birbirine vurdukça çentildiğini ve kısa sürede köreldiğini biliyoruz. Bazı sagalarda bu durum anlatılmaktadır. Böyle bir duruma gelmiş kılıç olabildiğince tamir edilerek kullanılmaya çalışılırdı. Uzmanlar bazı kılıçlar için servis ömrü olarak birkaç yüzyıl biçmektedir. Bu tez kılıçların nesilden nesile bırakılması ve bazı kılıçların üzerinde bulunan farklı dönemlere ait izler ile desteklenmektedir.
Artık Vikingler için kılıcın ne anlam ifade ettiği ve ne olduğunu biliyoruz. Şimdi bu kılıçlardan teknik olarak bahsedelim. Viking kılıçlarının iki tarafıda keskindir. Pek çok kılıçta bu iki yüzey birbirine paraleldir. Norveç bölgesinde bazı tek tarafı keskin kılıçlara da rastlanmakta ise bunlar istisnadır. Kılıç burun bölgesinde biraz incelir. Viking kılıclarının en önemli özelliklerinden birisi ise kılıcın tam ortasında bulunan ve neredeyse tüm kılıç boyunca devam eden kam oluğudur. Kan oluğu bu kılıçların ölümcüllüğünü bir kat daha arttırdığı gibi kılıcın ağırılığında hafifletmektedir Ayrıca elmas kesitte(eşkenar dörtgen) kan oluğu kılıca ekstra dayanıklılık sağlamaktadır. Her ne kadar eski bir inanış gibi gözükse de A.S. Jordan bunu bir makalesinde matematiksel olarak kanıtlamıştır. Bu kılıçların kesici kısmı 60-90 cm arasında değişmekle birlikte genellikle 70-80 cm dir.Geç Viking-erken şövalye kılıcı diyebileceğimiz bazı kılıçlarlar da kesici kısım 100 santime ulaşmıştır. Genel olarak Viking kılıçları 5-6 cm enindedir.
Viking kılıçları hakkında ilk tipolojiyi oluşturan Jan Petersendir. Petresen yaptığı çalışmayı 1919 yılında Norveçce olarak yayınlamıştır. Viking kılıçlarının balçak ve topuz tasarımları kullanıldığı/yapıldığı yüzyıllara işaret etmektedir. Petersen A harfinden Z ye kadar numaralandırarak bu kılıçları 26 tipe ayırmış ve ilk tipoloji oluşmuştur.
Sonrasında Dr R.E.M Wheeler bu tipolojiyi basitleştirerek 7 tipe ayırmıştır ve Roma rakamlarıyla birden yediye kadar sıralamıştır.Evart Oakeshot ise bu tipolojiye iki adet geçiş dönemi kılıcı ekleyerek tipolojiyi tamamlamıştır.Tip 10 dan sonra ise şövalye kılıcları başlamaktadır.
4)Şövalye Kılıcı:
Evet daldan dala atlıyoruz. Ancak sövalye kılıcın gelişimini anlayabilmek için şövalye kavramının gelişimini , Avrupa da harb taktiklerinin değişimini bilmemiz gerekmektedir. Elbette ki bunu yaparken pek çok yere dokunmamız gerekecektir. Elbetteki pek çoğumuz İngiliz tarihine veya gül savaşlarına aşina değiliz. Bu nedenle yeri geldikçe bu dokunduğumuz yerlerden etraflıca bahsetmemiz gerekecektir. Bu her ne kadar yazımızın ucunu kaçırmamıza neden olacaksa da konuyu daha anlaşılır kılacaktır.
Dördüncü yüzyıllardan itibaren Roma imparatorluğunun güç kaybetmeye başladığından bahsetmiştik. Roma artık sınırlarını koruyamaz hale gelmişti. Yöneticiler uzak topraklardaki karakollarını korumaktansa onları terk etmenin daha makul bir çözüm olduğuna karar verdiler. Romanın en kuzeydeki toprağı günümüzde İngiltere dediğmiz Britanya adasıydı. Roma imp. en kuzeyden güneye yani Romaya gelebilmesi yaklaşık 700 yıl sürdü. Bu dönem spatha ve viking kılıcı ile anlattığımız dönemin aslında tarihi arka planıdır. Şövalye kılıcı ise bu dönemin sonrasında gelişen olaylara bağlı olarak türemiştir.
Kaynaklar ne ad verilse versin bu dönemin mimarları Orta Asya’dan gelen atalarımızdı. Daha evvel görmedikleri bir savaş tarzıyla savaşıyorlardı ve bu savaş tarzı aslında tüm Avrupa savaş tarzının değişmesine de neden oldu. Çünkü bu askerler süvariydiler. Atlıydılar demiyorum. Bunun bir nedeni var. Zira Roma ordusunda da atlı askerler bulunmaktaydı. Bununla birlikte orduda küçük bir kısmı temsil ederlerdi. Öncü birlik ve destek birliği olarak kullanılırlardı. Romalı atlı asker yegane olarak spatha taşıyabilirken Orta Asyalı savaşçı kılıç , ok ve mızrak taşıyabiliyor. Bunların hepsini etkili bir biçimde kullanabiliyordu. Bunun en büyük nedeni savaşçının atında eyer ve üzenginin bulunması idi. Romalı atlı bu cihazlara sahip değildi ve fazla silah taşıyamıyordu. Bu nedenle asla savaşlarda aktif rol oynayamazdı ve oynayamamıştı. Sekizinci yüzyıldan itibaren üzengi Avrupa’da kullanılmaya başlandı. İşte bu apayrı bir savaşçı sınıfının doğuşuydu.
Roma imparatorluğunun çekildiği yerlerde yavaş yavaş krallıklar oluşmaya başladı.Bu krallıkların hepsine değinmeyeceğiz. Bilmemiz gereken şey bu krallıkların mevcut otorite boşluğunu tam olarak dolduramamasıydı. Çünkü bu krallıklar Roma imp. aksine düzenli ordu birliklerine sahip değillerdi Ordular paralı askerlerden ve düzensiz köylülerden oluşurdu. Doğaldır ki bu askerler iyi eğitimli değillerdi.
Avrupada savaş bu zamana kadar savaşlar hep piyade savaşı şeklinde yapılmıştı.İster Romalı olsun isterse Cermenik kavimler savaşlar hep piyadeler arasında geçerdi.Askerler ya saf düzeni alır yahut falanj oluştururdu.
Süvari taktikleri ilk olarak Cermen kavimleri arasında kullanılmaya başlandı. Dolayısıyla kılıçlardaki ilk değişimi boylarının uzamasında görülmüştür. Uzun boy binekli bir askere iyi bir erim sağlamaktaydı. Bununla birlikte artık kılıçlar tek parça çelikten dövülmekteydi. Geçiş dönemi kılıçlarının haricinde pattern kaynağını göremiyoruz.Bunun en büyük nedenlerinden birisi şüphesiz ustaların ısı kontrolü konusunda kendilerini geliştirmiş olmasıdır. Bu şekilde daha dayanıklı kılıçlar yapılabilmekteydi.
Buna rağmen süvarilerin en çok tercih ettiği silah kılıç değildi.Kılıç ikincil silah olarak tercih edilmekteydi.Pek çok Viking kökenli kavimin uzun eriminden dolayı mızrağı tercih ettiğinden bahsetmiştik.Viking kökenli kavimler at üzerindede mızrağı kullanmayı tercih ettiler.Öyleki mızrak daha sonra kargı efsanesine dönüşecekti.
Mızrak bir elde tutularak düşmana hücum edilmekteydi. Bununla birlikte kullanımı zordu. Bu nedenle üzerinde bazı değişiklikler yapılması gerekti. Bir mızrakla yapılabilecek en iyi vuruş onu koltuk altına alarak atını dörtnala sürerek mızrağın ucunun hasıma saplanmasını sağlamaktı. Mızrak daha da uzunlaştırıldı. Böyle bir ağırlığın momentini dengeleyebilmek için arkasına fazladan ağırlık eklenmesi gerekti. Bunu tıpkı küreklere benzetebiliriz. Bu silah kargıydı ve sonuç tahmin edilenin ötesinde ölümcüldü.
Kargı kendisini 1066 yılında yapılan Hastings savaşında kanıtlamıştır .Bugün Fransanın Normandiya bölgesine yerleşmiş olan Normanlar Vikinglerin bir koluydular.1066 yılında Normandiya dükü William ki sonradan fatih olarak anılacaktır İngiltere kıyılarına çıkarma yapmıştır. Gemileriyle birlikte çokca atda yanında getirmiştir. Bu atların yalnızca binek atı olarak getirilmediği kesindi ama İngilizler savaşa kadar bunun maksadını anlayamadılar. Bunlar norman süvarileriydi ve şövalyelerin atalarıydılar. Norman süvarileri yeni kargılarıyla silahlandırılmışlardı. Fatih William’ın süvarileri kesin bir şekilde savaşı kazanıp Britanya adalarını ele geçirdiler.1088 yılına kadar savunmacılar Norman işgalcilere galip gelemediler.
Tarihte biraz daha geri gidelim. Merak etmeyin zaten 1066 yılındayız çok fazla gerilere gitmeyeceğiz. Yalnıca birkaç yıl sene geriye Normandiyaya gideceğiz.Çünkü Williamın başarısının sırrı sadece kargıda değildi. Süvarilerinin eğitimindeydi. William süvarilerini çoğunlukla çocuklardan ve gençlerden seçmişti. Eğitimi en temelden veriyordu. Mottosu ise “küçük , küçüktü”. Şimdi kendimizi bu süvarilerden birinin yerine koyalım. Eğitimimizin ilk aşamasında karşımızdaki hedefe bineğimiz olmadan koşarak hücum etmesini öğrendik. İlk başlarda yürüyerek işe başladık. Kendimizi geliştirince ise artık elimizde kargıyla koşarak hücum edebiliyorduk. Kargıyı taşımayı ve dengelemeyi öğrenmiştik belki ama bu hala ata binebilmemiz için yeterli değildi. Sıradaki arkadaşımız tekerlekleri olan tahtadan bir attı.Biz bu ata binerken arkadaşlarımız bizi iteklerdi biz defalarca hedefimizi vurduktan sonra ancak gerçek bir ata binebilirdik. Bu at ilerde dörtnala gidene kadar epey bir zaman harcardık. En sonunda ise mezun olduğumuzda ise ortada at , silah ve kargıdan oluşan bir silah haline gelirdik. Koltuk altımızda 2-3 metrelik kargımız ile at üzerinde dörtnala giderken mızrağımızın 40 cmlik çelik ucunda bizim ve atımızın ağırlığı bulunurdu.Tamamen delebilmek amacıyla üretilmiş bu mızrak ucuna karşı piyadenin yapabilecek hiçbirşeyi yoktu. Soyluların aksine ucuz zincir zırhlarla donatılıydılar.
Mike loades “Weapons that made Britain” isimli tv programının kargı(lance) isimli bölümünde koltuklanmış bir kargı vuruşunun ne kadar etkili olduğunu bize göstermiştir.Koltuklanmış kargı vuruşu sadece zincir zırhla ile korunan piyade zırhını kolaylıkla delmiştir.
Onbirinci yüzyıldan itibaren soylular ve zengin şövalyeler levha zırhların ilk atası olan zırh gömleklerini(coat of plate) kullanmaya başladılar.Bu gömlekler ilerleyen yüzyıllarda brigandineye dönüşecekti.Bu zırhlar 6-7 adet büyük parçadan oluşur birbirine hareketli perçinlerle birleştirilirdi.Bu gömleği günümüzün balistik yeleklerine benzetebiliriz.Bu yeleklerde zaten zincir zırhın üzerine giyilirdi.Nispeten hafif olan bu yelekler yarma ve kesme saldırılarına iyi bir koruma sağlardı.Delme saldırılarına karşı da oldukça etkiliydi.Nispeten hafif olan bu gömleklerin iki biyük dezavantajı vardı.Birincisi giyen kişini nefes alış verişi kısıtlanırdı.Ayrıca zırh gömlek epey bir şangırtı çıkarırdı.
Mike Loades yaptığı kargı deneyinde zırh gömleği yaklaşık 1 cm çapında delinmekle beraber alltaki zincir zırh ve aketona zarar verememişlerdir.Bu şu anlama geliyordu:Soylu yara alabilecek ama ölmeyecekti.Bu levha zırhların yükselişini yeterince iyi açıklamaktadır.Günümüzde bile bu üstünlük bozulamamıştır.Günümüzün kurşun geçirmez kompozit zırh levhalarından bahsediyorum.Zira mantık değişmemiştir:Delici materyalin gücünü bir levha üzerine yayıp enerjisinin sönümlenmesini sağlamak.
Kargı savaş alanlarının hakimi olmuştu.Bu hakimiyeti süvari birliklerin en son kullanıldığı 1. Dünya savaşına kadar devam etti.Yalnızca ortada şöyle bir sıkıntı vardı.Bu şekilde savaşmak çok ciddi bir beceri ve eğitim gerektiriyordu.Bu nedenle süvariler(Aslında terminolojide ağır süvari olarak geçer.)arasında sınıfsal bir farklılık oluşmaya başladı.Onikinci yüzyıldan itibarense şövalyelik süvarilik ve soyluluk ile aynı anlama gelmeye başladı.Böyle bir savaşçı tam zamanlı bir askerlik hizmeti veriyordu.O zamanki orduların savaş zamanı askere çağrılan köylüler olduğunu söylemiştik.Ayrıca feodal düzende derebeylerde ellerinde asker bulundurabiliyor(veya askere alabiliyor) ve devamlı asker sayılıyorlardı.
Ağır zıhla donatılmış kargılı bir şövalyeye karşı piyadenin yapabileceği fazla bir şey yoktu.Yalnızca iyi eğitimli piyadeler falanj taktiği ile kısmen başarı sağlayabilirlerdi.Ağır süvarinin fonksiyonu düşman hatlarını delmekti.Süvarilerde hat halinde saldırmak yerine mızrak başı düzeni alırlar ve falanjı delerlerdi.
Levha zırhın bu denli iyi korumaya sahip oluşu süvariler ve soylular arasında yayılmasını daha da kolaylaştırdı.Çünkü kargılı şövalyeye karşı koyabilecek yegane hasım yine kargılı bir şövalyeydi.(Bir dipnot olarak verelim ortaçağ turnuvalarınında temelinde bu yatar.Şövalyeler bu şekilde hem kendini geliştirir hemde barış zamanı birbirlerini sınardı.Şimdilik bu kafarıyla yetinelim.)
Aslında artık yarmak ve parçalamak yerini delmeye bırakıyordu.Savaş mantalitesinde yaşanan bu değişim kendisini silahlarda da gösterecekti.Levha zırhlar üretilmesi zor savaş gereçleriydi.Bu onları çok pahalı hale getiriyordu ve yalnızca soylular(zenginler) için alınabilir kılıyordu.Bu nedenle bu zırhları delebilmek kılıçlarında ilk amacı haline geldi.Çünkü bir şövalyenin kendisini alt edebilecek hasımı yine ağır zırhlı şövalyeydi.Kılıçların daha inceldiğini ve uçlarının sivrileştiğini görüyoruz.Her ne kadar şövalye kelimesi süvariler için kullanırsada soylular içinde kullanılmaktaydı ve hepsi atlı değildi.Zırhlar ağırlaştıkça silahlarda ona göre evrilmeye başladı.Şövalye kılıçlarının ana amacı delmek oldu.Elbette bu kılıçlar zırh delmek çok iddialı idiysede zırhların eklem noktalarındaki açıklıklar bu zırhların hassas noktasıydı ve ince uçlu bir kılıç bu noktadan sokularak hasım safdışı edilebilirdi.Bununla birlikte kılıç hiçbir zaman için bu iş için ilk tercih edilen silah değildi.
Tekrar tarihe dönelim.Britanya adasına 1314 yılına gidelim.Kargılı şövalye ortaçağ Avrupasının yenilmez fenomeni haline gelmişti.İngilizlerde bundan nasibini almıştı.Pekçoğumuz Bannockburn ve burada yapılan savaşı bilmiyoruz.Buna rağmen aslında biz bu filmi görmüştük.Nerede mi?Mel Gibsonun rol aldığı Brave Heart(Cesur yürek) filminde.
İskoçlar Robert Bruce önderliğinde İngilizlere isyan etmişlerdi.İngilizlerin en büyük kozu süvarileriydi.868 yılında büyük Alfred kalkan duvarıyla ilk Viking saldırısını püskürtmüştü.Yaklaşık 450 yıl sonra eski piyade taktikleri İskoçları işine nasıl yarayacaktı.Eddington savaşında Viking mızrakları kalkanlarla korunan safı geçemediler.(Böyle bir savunmaya karşı tek saldırının bu kalkanları ağır baltalarla parçalamak olduğunu ve hattı yarmanın gerektiğinden bahsetmiştim)
Robert Bruce buna karşı kalkan odası(Aslında büyük İskenderin kirpi taktiğine benzetelibilir.) taktiğini geliştirdi.Süvariler uzun mızraklara sahipti.Öyleyse oda daha uzun mızraklarla savunma yapabilirdi.Çok fazla imkana sahip olmayan Bruce askerlerine ormandan yaklaşık 6 metrelik uzun ağaç dalları kestirdi.Askerlerini falanj haline soktu.Dörtnala giden atlar mızrakları görünce ürktüler.Süvariler kalkan odasını delemedi.Piyadeler ise ağır hezimete uğradı.
Artık Avrupada delici silahlara karşı yapılabilecek yegane savunmanın yine delici silah kullanmak olduğu tezi kanıtlandı.Gönderli silahlar piyadelerinde yegane silahları haline geldi.Kılıçların bu dönemde uzamaya başladığını görüyoruz.Bir mızrak boyu olan kılıçları bu sınıfa dahil etmesek bile kılıçlar artık 120 cm kadar ulaşmıştı.Kılıçların da gönderli silahlar gibi kullanılmaya başlandığını görüyoruz.Elbetteki bu kadar uzun kılıçlara tek elle hakim olmak oldukça güçtü.Bu nedenle bu kılıçlar çift elli kullanılmaktaydı.Bununla birlikte bu kılıçlar için çift elli kılıç tabirini kullanmıyoruz.Bu tabir mızrak boyu olan(1.8 m) olan ve cermen paralı askerlerce kullanılan ve sadece (buraya dikkat) iki elle kullanılabilen kılıçlar için kullanılmaktadır.Bu kılıçlar kargılı süvarinin ve mızraklı piyadenin delemediği mızrak saflarını yarmak için için kullanılırdı.Elbette bir mızrakla kılıcın savaşı ilgi çekici olsa da konu üzerinde fazla duramayacağız.Yalnızca forlorn hope olarak adlandırılan birlikler tarafından kullanılırdı.Bu kılıçlar yaklaşık 40-50 cm lik kabzalara ve 120-130 cm kesici kısıma sahip olurlardı.Bu kılıçlar kısa bir dönemde 16 yy da kullanılmışlardır.Rönesans kılıcı olarak sayılırlar ve Oakeshootın tipolojisinde yer bulmamaktadır.
Uzayan kılıçlar oldukça ağırlaşmıştı yaklaşık ağırlıkları 2-3 kg ulaşmıştı.Bu kılıçların farklı şekillerde kullanılmasına olanak sağlamıştır.Keskin kılıçlarla zincir zırhı yarabilirsiniz.Bununla birlikte keskin kılıçlar çelik levhayı göçertebilmekte ve küçük bir kesik açabilmekteydi.Bu kesici ağız için oldukça tehlikeliydi.Zaten burada önemli olan saldırıyı yapanın gücü ve kılıcın ağırlığıydı.Basit bir fizik dersi moment=kuvvet çarpı kuvvet koludur.Bu şekilde rakibin zırhını delmeden ya da yarmadan travma yaşatarak zarar vermek mümkün olabiliyordu.Kılıçlar bu nedenle artık bilenmeden ve neredeyse kör ama uçları bilenmiş olarak üretilmeye başladı.
Zırhı delmeden rakibe zarar vermek fikri pek çok silaha ilham kaynağı oldu.Bunlar savaş çekiçleri , baltalar, mızraklar ve bunların kombinasyonundan türetilmiş silahlardı.